Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
Eski çağlardan günümüze dek dinlenme ve eğlenmeye yönelik birey davranışları, insanlığın kültürel gelişimine uygun olarak kimi dönemlerde az, kimi dönemlerde yoğun biçimde süregelmiş ve büyük bir çeşitlilik göstermiştir. Bu değişimle birlikte günümüzde artan nüfus yoğunluğu, kentleşme, teknoloji kullanımı, gürültü ve çevre kirliliği ile yoğun çalışma temposu, insanlar üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Bu olumsuz etki karşısında insanlar rekreasyon faaliyetlerini bir gereklilik olarak görmeye başlamakta ve rekreasyona imkan tanıyan alanlar da ön plana çıkmaktadır. Rekreasyon, genel olarak kişilerin gönüllü olarak boş zamanlarında katıldıkları ve kişisel tatmin elde ettikleri faaliyetler olarak tanımlanabilir. Gökpınar Gölü de son yıllarda ülkemizde sayıları hızla artan, günübirlik rekreasyon alanlarına bir örnektir. Sivas kent merkezine 147, Gürün ilçe merkezine 10 kilometre uzaklıkta bulunan Gökpınar Gölünün temel çekiciliği jeomorfolojik ve hidrolojik özelliklerinin oluşturduğu, manzara güzelliğine dayanmaktadır. Dipten kaynaklarla beslenen ve derinliği 15 metreyi bulan göl, günümüzde rekreasyon açısından yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada önemli bir rekreasyon alanı olan Gürün ilçesinin Gökpınar gölü ve çevresinin rekreasyon potansiyelinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
2020 •
Devlet adamlığının yanında tarihçiliği ile de şöhret bulmuş olan Atâ Melik Cüveynî’nin, 1252-1260 yılları arasında Farsça olarak kaleme aldığı üç ciltlik Târîh-i Cihân-güşâ adlı eseri, İran tarih yazıcılığında Türkçe ve Moğolca terimlerin kullanıldığı ilk eser niteliğindedir. Târîh-i Cihân-güşâ’daki Türkçe-Moğolca kelimeleri açıklayan bir lügatçe, eserin İran Meclis-i Şûrâ-yı Millî Kütüphanesi’ndeki bir nüshasının sonunda yer almaktadır. Müellifi ve yazılış tarihi bilinmeyen bu lügatçe, nüshayı istinsah eden kişi tarafından yazılmış olabilir. Yirmi beş sayfadan oluşan lügatçe yaklaşık bir buçuk sayfalık bir mukaddime ile başlar. Bu kısımda müellif, Târîh-i Cihân-güşâ’da geçen Çağatay Türkçesine ait kelimeleri bilmenin faydalı olacağını belirtip Çağatay Türkçesinin gramer ve imlâ kurallarından birkaçını aktarır. Mukaddimeden sonraki sözlük kısmında toplam üç yüz sekiz kelimenin açıklaması yer alır. Elif-bâ sistemiyle sıralanan sözlük bölümünde her harf için “Bâbü’l-Elif”, Bâbü’s-Sîn-i Mu’ceme” “Bâbü’l-Hâ-yı Mühmele” gibi başlıklar kullanılarak bu başlıktaki harfle başlayan kelimeler yine genellikle elif-bâ sistemi ile sıralanır. Burada açıklanacak kelimeler kırmızı mürekkeple, açıklamalar ise siyah mürekkeple yazılmıştır ve açıklamalar Farsçadır. Bu çalışma ile Türkçe-Farsça özel bir Târîh-i Cihân-güşâ sözlüğü olarak nitelenebilecek söz konusu lügatçenin neşri ve tercümesi yapılmaya çalışılmış ve ilgili alanlarda yapılacak çalışmalara katkı sağlanması amaçlanmıştır.
Arkhaia Anatolika 1
Z. Gider-Büyüközer, “Dorik Geisonlarda Mutulus Plakaları ile Guttaenın Düzenlenişi”, Arkhaia Anatolika 1 (2018), 61-92. DOI: 10.32949/Arkhaia.2018.42018 •
Mutulus-guttae’ya sahip dorik geison blokları MÖ 6. yy başından itibaren mimarideki yerini almıştır. Fakat erken örneklerde görülen farklı uygulamalar, dorik geison biçiminin zaman içinde gelişimini tamamladığını göstermektedir. MÖ 6. yy yapılarının karakteristiği olarak nitelendirilen uygulamalardan biri metop üzerine yerleştirilen mutulus plakasının triglif üzerine yerleştirilen mutulus plakasından daha dar işlenmesi ve buna bağlı olarak da mutulus plakalarının yüzeyinde yer alan guttae sayısının değişmesidir. MÖ 6. yy’daki mimarlar, mutulus düzenlemesi ve guttae sayısı ile ilgili pek çok denemeden sonra ancak MÖ 530 civarında triglifler ile metoplar üzerine gelen mutulus plakalarının genişliğini eşitlemiş ve guttae sayısını 3x6 olarak sabitlemiştir. Metoplar üzerindeki mutulusların dar işlenmesi Roma Dönemi yapılarında zaman zaman tekrar uygulanmıştır. Klasik Dönem yapılarında mutulusların eğimi ± 15˚ olarak uygulanmış, MÖ 4. yy’ın ikinci yarısından itibaren bu açı küçülmeye başlamıştır. MÖ 2. yy’da inşa edilen yapılarda mutulusların eğim derecesi genellikle çok düşüktür ya da eğim hiç yoktur ve bu uygulama Erken İmparatorluk Dönemi’nde de devam etmiştir. Dorik geisonlarda erken evrelerden itibaren hem mutulus plakalarının hem de guttaenın yüksek çalışılması karakteristiktir. Anadolu’daki dorik yapılarda MÖ 3. yy’dan itibaren mutulus plakaları ile guttae yüksekliğini yitirmeye başlamıştır. Fakat mutulusların ince bir plaka şeklinde işlenmesi MÖ 2. yy’ın ilk yarısında başlamıştır ve bu tip mutuluslar Roma Dönemi boyunca da kullanılmaya devam etmiştir. Geç Hellenistik ve Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen dorik geisonların bir kısmında mutuluslar viaedan ince çizgisel bir hatla ayrılmıştır. Erken evrelerden itibaren geison soffiti ile damlalık arasındaki alana yerleştirilen mutulus plakaları, sözü edilen bu iki bölümle de bağlantılıdır. Zamanla mutulus plakalarının geison soffiti ve damlalık ile bağlantısı kesilmiş, böylece geison soffitiyle mutulus plakası arasında ve mutulus plakasıyla damlalık arasında ince bir faskia oluşmuştur. Guttaeda görülen bir diğer değişim, mutulus plakasının yüzeyine dağılımlarında tespit edilmiştir. Erken evrelerde özellikle üçlü dizimde guttae sıralarının arasındaki mesafe, guttaenın çapının yaklaşık 2 katı ya da 2 katından biraz fazladır. MÖ 4. yy yapılarında genellikle 1,5 katı olan bu mesafe MÖ 3. yy’da birkaç yapıda eşitlenmiş, MÖ 2. yy’da ise guttae arasındaki mesafe guttae çapından daha dar işlenmiştir. Sık dizime sahip guttae Roma Dönemi yapılarının karakteristiğidir. Erken İmparatorluk Dönemi yapılarında dört tarafta da kenara yaslandırılmış guttaeya sahip mutulus plakalarının yanı sıra bunun tam tersi uygulama olan dört tarafta da mesafe bırakılarak, içe çekilmiş guttaeya sahip mutulus plakaları bir arada kullanılmıştır. Dorik geisonda yaşanan bir diğer değişim mutulus plakasının genişliği ile viaenın genişliği arasındaki oranda tespit edilmiştir. Erken evrelerde 1:5 oranında çalışılan viae dönem ilerledikçe istikrarlı bir şekilde daralmış ve MS 1. yy’ın sonlarına doğru 1:10 oranına kadar düşmüştür.
Arkhaia Anatolika 1
“Dorik Geisonlarda Mutulus Plakaları ile Guttaenın Düzenlenişi”, Arkhaia Anatolika 1 (2018), 61-92. DOI: 10.32949/Arkhaia.2018.42018 •
Abstract Doric geison blocks with mutules-guttae took their place in the architecture from the beginning of the 6th century BC. However, different applications in early cases show that the Doric geison form has completed its development over time. One of the applications characterized as the characteristic of 6th century BC buildings is that the application of mutules-guttae placed on the metope is narrower than the mutules-guttae placed on triglyph and accordingly the number of guttae on the surface of the mutules changes. After much experimentation on mutule arrangement and guttae number, architects in the 6th century BC could only balance the width of the mutules on the metopes with the triglyphs around 530 BC and fixed the number of guttae as 3x6. The narrow application of the mutules on the metopes was reapplied from time to time in Roman period structures. In the Classical Periods, the slope of the mutules was calculated as ± 15 ° and from the second half of the 4th century BC this angle began to get smaller. In the constructions built in the 2nd century BC, the slope of the mutules was usually either very low or there was no slope at all and this implementation continued in the Early Imperial Period. From early stages, mutules-guttae in high relief are a characteristic feature in Doric geisons. In Doric structures in Anatolia, beginning from the 3rd century BC, the guttae began to lose height with the mutules. However, the application of mutule in the form of a thin plaque began in the first half of the 2nd century BC and this type of mutule continued to be used throughout the Roman period. In some of the Doric geisons, dated to the Late Hellenistic and Early Imperial Period, mutules were separated from viae by a fine line. The mutules placed in the area between the geison soffit and the drips from the early stages are also connected to these two mentioned parts. Over time mutules were disconnected from geison soffits and drips; thus a fine fascia was formed between the geison soffits and the mutules and between mutules and drips. Another change seen in guttae was found in the distributions on the surfaces of the mutules. In the early stages, especially the distance between the guttae sequences in the triple sequence is about 2 times or slightly more than 2 times of the diameter of the guttae. This distance, which is usually 1,5 times in the 4th century BC, was equalized in a few buildings in the 3rd century BC, in the 2nd century BC, the distance between guttae was narrower than the diameter of guttae. Frequently, sequenced guttae are a characteristic of the Roman Period structures. In the Early Imperial Periods, besides having mutules with the guttae leaned on the edge on the four sides, the opposite practice, pulling the guttae toward the inside on the four sides, was also used. Another change in Doric geison was found in the area between the width of the mutules and the width of the viae. The viae, which were worked at the ratio of 1:5 in the early stages, narrowed steadily later in the period and towards the end of the 1st century AD the ratio decreased to as little as 1:10. Keywords: Doric order, doric geison, mutulus, guttae, viae
ÖZ Fraissinet Kumpanyası, Osmanlı liman kentlerinde ve dünya sularında Fransız yayılmacılığı ve sömürgeciliğinin gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı sularında faaliyet gösteren en etkin üç Fransız kumpanyasından birisidir. 1863 yılından itibaren bir yandan Marsilya ile İskenderiye ve Suriye sahilleri, diğer yandan İzmir, Selanik ve İstanbul'a düzenli seferler kurarak, Fransız sermayesinin bu liman kentlerine yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. 1878'den itibaren faaliyet ağını Karadeniz ve Aşağı Tuna liman kentlerine kadar genişletmiştir. Özellikle Marsilya ile Aşağı Tuna liman kentleri arasındaki taşımacılığı tekeline almıştır. Bir dönem (1890-1914) Aşağı Tuna'da vapur nakliyatı denilince akla gelen tek Fransız şirketi Fraissinet Kumpanyası olmuştur. Bu çalışmada Fraissinet Kumpanyası'nın kuruluş süreci ve Osmanlı sularındaki faaliyetleri ele alınmaya çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Fraissinet Kumpanyası, Fransız yayılmacılığı, Osmanlı liman kentleri, vapur nakliyatı, deniz ticareti, Aşağı Tuna. FRENCH FRAISSINET COMPANY AND ITS ACTIVITIES IN THE OTTOMAN PORTS ABSTRACT The Fraissinet Company occupy an important place for French expansionism and colonialism in the Ottoman port cities and transoceanic. It was one of the three leading French companies conducting activities in the Ottoman waters. The company has played an important role in spreading the French capital since 1863 in Marseilles, Alexandria, and Syrian coastal cities on the one side, and Smyrne, Thessaloniki and Constantinople on the other. From 1878 onwards, it expanded its activities to the ports of Black Sea and Lower Danube. The company became a monopoly on maritime transport, especially between Marseille and the port cities of Lower Danube. The only French company that was active between 1890-1914 in the transport services between Lower Danube and Marseilles was Fraissinet Company. This study aims to examine the founding process of the Fraissinet Company and its activities in the Ottoman waters.
Goya’nın olgunluk döneminin ürünleri olan baskı dizileri, onun aynı zamanda olgunlaşmış düşüncelerinin de yansımalarıdır. Bu düşüncelerini, Kaprisler ve Atasözleri’nde İspanyol halkının angaje olduğu gelenekleri, bunlardaki akıldışı saçmalıkları, saray yaşamını ve aristokrasiyi; Savaşın Felaketleri’nde, Napolyon işgalinin yol açtığı vahşeti; Boğa Güreşleri’nde ise çatışma, şiddet ve İspanyol halkının eğlence alışkanlığını ayrıntılarıyla irdeleme olanağını bulur. Goya bu dizilerdeki düşüncelerini, daha doğrusu eleştirel bakışını, aydınlanma taraftarı bir birey, yenilikçi, politik ve modern bir sanatçı kimliğiyle yapıtlarına yansıtmıştır. Onun tüm bu olay ve olguları, keskin bir doğa gözlemciliği, güçlü bir yorum yetisi ve zekice ilişkilendirilmeler ile satirik kurgulara dönüştürebilmesi yapıtların bugün de etkisini sürdürmesinin nedenidir. Goya’s print series which are products of his maturity period are also the reflections of his matured thought. He finds the opportunity to study in details about the traditions that Spanish people are engaged with, the irrationality of these traditions in “The Caprichos and The Proverbios”; the life in the Court, the savageness of the Napolion’s occupation in “The Disasters Of War”; violence and the Spanish people’s entertainment habits in the “Bull Fights”. Goya, reflected the ideas or in other words his critical point of view to his works in these series as an individual and supporter of enligtment, in an innovative, poitical and modern artistic idetity. The reason why his works do not lose their importance is that he related these facts and events with a sharp natural observation and with a powerful ability of commentary into satirical ficton.
1998 •
Frontiers in Plant Science
riceExplorer: Uncovering the Hidden Potential of a National Genomic Resource Against a Global DatabaseThe Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery
Preliminary experience with porcine intestinal submucosa (CorMatrix) for valve reconstruction in congenital heart disease: Histologic evaluation of explanted valves2014 •
2001 •
Journal of Engineering and Applied Science
Production of low wear friction lining material from agro-industrial wastesBioresearch Communications
Listeria Monocytogenes in Ready-To-Eat Chicken Products, Their Antibiotic Resistance and Virulence GenesJournal of Librarianship and Scholarly Communication
Brief Review of: Giblin, R., & Doctorow, C. (2022). Chokepoint capitalism. Beacon Press.2023 •
del prudente Saber y el máximo posible de Sabor
¿Cuán igualador es el gasto público en educación en Argentina?2021 •
International Journal of Humanities and Social Science
Heuristic Evaluation of Usability - a Case study with the Learning Management Systems (LMS) of IFPEOceanic Linguistics
Comments on S. R. Fischer's 'Mangarevan Doublets: Preliminary Evidence for Proto-Southeastern Polynesian2002 •
Plant Physiology
Comparative Analyses of Potato Expressed Sequence Tag Libraries2003 •
Biophysical Journal
Investigation of Nanoscopic Phase Separations in Lipid Membranes Using Inverse FCS2017 •
National Journal of Medical Research
Effect of Islamic Fasting on Lipid Profile, Total Protein and Albumin on Healthy Muslim Male Subjects of Shri Ram Murti Smarak Institute of Medical Sciences,Bareilly, Uttar Pradesh2012 •
Chinese Geographical Science
Impact of meteorological drought on streamflow drought in Jinghe River Basin of China2014 •
Historia Ciencias Saude-manguinhos
Comunicação e saúde mental: análise discursiva de cartazes do Movimento Nacional de Luta Antimanicomial do Brasil2016 •
2021 •
Revista En-contexto
Responsabilidad Social Universitaria. Una tarea urgente para las instituciones universitarias públicas de Medellín2014 •
2022 •
Coloquios De Historia Canario Americana
Los límites del regionalismo: el problema canario y el regionalismo español entre 1918 y 19191996 •
Gastroenterology Clinics of North America
Early Development of Intestinal Microbiota2012 •
Estudios de Literatura Colombiana
Poesía oral de carácter tradicional en la narrativa breve de Tomás CarrasquillaJournal of Inequalities and Applications
Redefined intuitionistic fuzzy bi-ideals of ordered semigroups2013 •